Aranıyor...
Sonuç bulunamadı.
Türkiye’nin en büyük, en yeşil adası Gökçeada…
Adanın kekik kokulu tepelerinde özgürce dolaşan keçi ve koyunları, en olmadık yerde karşımıza çıkan şapelleri, dağları, gürül gürül akan çeşmeleri, asırlık zeytin ağaçları, denize girilecek tertemiz koyları karşılıyor bizi... Kendimizi cennete gelmiş gibi hissediyoruz… En büyüleyici yerlerinden olan Tepeköy’de, orijinalliğini koruyarak restore edilmiş The Hill Village House’a konuk oluyoruz. Sanki başka zamanlara götürüyor insanı burası.
Ev sahibi Fatih Bey’in konuk ağırlamadaki inceliği, otelin konumu, mutlak dinginliğe sevk eden atmosferi, güzel odaları ve kahvaltısı ile eşsiz. Manzarada ise Zeytinli Barajı ve dümdüz yemyeşil bir ova…
Gün batımları Gökçeada’da bir ritüeldir, ezelden beri yazarız bunu. Otelden yarım saat yürüyerek vardığımız Çınaraltı mevkiide, güneş Semadirek Adası’nın arkasından batarken, silüeti büyüleyici bir ortam yaratıyor. Ritüelimizi tamamladıktan sonra da, tavernalarıyla nam salmış Tepeköy’deki otelimize yürüme mesafesinde kalan Angelikis Taverna’ya gidiyoruz. Angeliki’nin yeri, hem sohbeti hem porsiyonları hem de otantik ortamı ile her defasında mutlu bir akşam yemeği geçirmemizi sağlıyor. Kaçırmayın deriz! Deniz için ise; cennet gibi birçok bakir koy ve plaj bulunuyor adada. Kefalos Plajı, Laz Koyu, Uğurlu Plajı… Canımız nereye isterse… Bir parantez: (Toprak yollara girmeden en bakir olanları keşfedemezsiniz! Bakir koylara giderken yanınıza şemsiye ve su almanızda fayda var!) O kadar dokunulmamış ve bakir bir havası var ki adanın, mutlaka görülmesi ve uzun vakit geçirilmesi gereken bir ada kesinlikle. Günübirlik geziler Gökçeada’ya büyük haksızlık! Bizce bir an evvel yola çıkın.