Aranıyor...
Sonuç bulunamadı.
Ege sahillerindeki gezimize devam ediyoruz. Selçuk’a girmeden, tepeye konumlanmış eski kaleyi arkamızda bırakıp; Sabahattin Ali'nin, Dido Sotiriyu’nun kitaplarından okuduğumuz Şirince’ye doğru kırıyoruz direksiyonu. Bir parantez: (Bu güzel diyarlardaki yol arkadaşımız ise; S.Bakewell. Varoluş felsefesi üzerine sarf edilmiş son derece başarılı bir roman!)
Kış bütün görkemiyle Şirince’den geçmiş, dışarısı bahar! Yol boyunca bizi bir an olsun yalnız bırakmayan zeytinliklerin, çiçek açmaya başlamış şeftali ağaçlarının güzelliğine mest olmamak güç! Arka fondan gelen müziğin sesi ile içilecek şarapların, tanınacak zanaatkârların hayalini kuruyoruz… Ve yeşil bir yamaca sırtını dayamış Şirince… Bu köyde her ânın keyfini sonuna kadar çıkarmak için Nişanyan Evleri’nde, Müjde’nin konuğu oluyoruz. Bizi mermer havuzunun önünde, mürver şerbeti ile karşılıyor. Nişanyan Evleri, köyün doğasının tadını çıkarabileceğimiz, bağlar ve zeytin ağaçları arasında 30 dönüm araziye yayılmış, insanın salaş ruhunu ve doğallığını hissettiren, ‘’her şey’’ den süzülmüş bir ortama sahip. ‘’Yöresel’’ anahtar kelime burada! ‘’Köşk 5’’ isimli odamıza yerleşip, terasa geçiyoruz fakat; yemek öncesi Müjde’nin karadutlu cin toniğine kimse itiraz edemez! Manzaraya ise diyecek yok… Şık akşam yemeği menülerinde, vegan/vejetaryenler için zeytinyağlı mezeler, risotto, falafel ve sıcak servis ettikleri topik de var. Yemekten sonra Müjde’ye veda edip odamıza geçiyoruz. Duvarlarında sanat eserlerinin, özel seçki kitapların olduğu; yolu düşen misafirlerin, komşuların, köylülerin buluştuğu; eskiyi yeni, geleneği geleceği birlikte yaşatan sıcacık bir yer Nişanyan Evleri… Odalarda da misafirlere sundukları şampuan/duş jeli marka seçimlerinde, doğaya uyumlu ekolojik bir marka olan Verde Organic’in argan yağlı ürünlerini kullanıyorlar. Başka türlü tüketmek mümkün;)
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra, otelden çıkıp, kıvrımlı, dar yollardan yürüyerek köy merkezini dolaşıyoruz. Taş yollar, birbirine karışmadan katman katman yayılmış köy evleri, 19. yüzyıldan kalma Vaftizci Yahya Kilisesi, erguvanlar, adını sayamayacağımız kadar çok dükkânlar, yeme/içme yerleri… Seferis’in dizelerini anmadan edemiyoruz: ‘’Ben pek anlamam evlerden/Bilirim ki onlar da kendilerince yaşar.’’
Biz Nişanyan Evleri’nin kapısından çıkarken, Müjde’nin güzel şefkat ifadeleri ile uğurlanmanın huzuruyla yola devam ediyoruz. Neticede yolumuz hedefimizdir:)