Aranıyor...
Sonuç bulunamadı.
Şimdi Kaz Dağları coğrafyasına uzanalım. Burası bize tuzu ve yosunu koklatıyor, coşku ve düş mekanizmalarımız bu limanda duruyor, bir rahatlama, gevşeme alıyor yerini… Mevsimin bu demleri ruh açıcı ve latif bir yerde, harıl harıl yanan bir şöminenin kenarına çekilerek vakit geçirmek için de çok uygun! Biz de bu ihtiyacımız için ruhumuza sefa katan Kaz Dağları’ndaki Nadas’a çıkıyoruz. ‘’Çıkıyoruz’’ sözcüğü aslında doğru; çünkü Nadas gen
iş bir teras gibi tasarlanmış, sırtı dağlara, yüzü denize bakıyor. Karşıda Kuzey Ege’nin işlemeli koyakları! Burası, dünü günümüze taşıyıp, yarın içinde var olan Kaz Dağları’nın tadına mühür vurmuş bir mekân! Ya da sözcüklerdeki ‘’naif’’ ve ‘’sakin’’ sözcüklerinin somutlaştırılmış karşılığı gibi…
Kesme taş duvarlı, geniş balkonlu ‘Nadas X’ isimli suit odamızda derin bir kompozisyonun içindeyiz. Duvarlarda boyadan yontulmuş tablolar, süslemeler, hoş renkler ve detaylar çok etkileyici. Yani rahat ediyoruz odamızda. Her şey yumuşak ve ölçülü. Mum ışığının ve Kaz Dağlarının bu yumuşaklıkta payı var tabii! Bir de çiçek bolluğu çok ilginç, odalarda kalmıyor ‘’doğa’’, gerçek selvi ağaçlarıyla tüm Nadas’ı sarıyor.
Akşamın belli bir vaktinde-günü yakınlardaki Tahtakuşlar Köyünde geçirip, güneşi orada batırmışız, karşı tepelerden doğan doğan ay eşliğinde- uzun süre hoş anılar bırakan bir sofraya oturuyoruz: Caprese, pancar carpaccio, zencefilli ve zerdeçallı deniz börülceli ılık ot, Levrek tapenade ve tatlı olarak da kırmızı şarapla poşelenmiş armut ile yemek yemenin zevkine varıyoruz. Yeri gelmişken müzikli bir parantez açalım. Siz de bizim gibi koyu cazcı iseniz; müzik ve sanat etkinlikleri duyurularını kaçırmamanızı özellikle tavsiye ederiz. Yakın çevrede Tahtakuşlar Köyü dışında özellikle zaman ayırın dediğimiz yerler: Şahindere Kanyonu, Antandros Antik Kenti, Troya Müzesi, Adatepe, Hasanboğuldu ve Taş Köprü.