Aranıyor...
Sonuç bulunamadı.
Edirne’de iki tarafımızda da yürek ferahlatıcı bir faaliyet var. Bir ucundan baktığımızda sonunu getiremediğimiz, canlı bir uğultunun içinde neye bakacağımızın şaşkınlığıyla dolaştığımız Ali Paşa Çarşısı; diğer taraftan Cihan Mimarı Koca Sinan’ın ünlü Selimiye’si… Bakmaktan görmeye geçişi anında fark ettiren bir tarih hazinesi gibi Edirne! Bu noktada taş evlerin güzel mimari üsluplarından da bahsetmek lazım. Bir de eskiden buradaki her evin bahçesinde bir badem ağacı varmış. Badem ezmesinden de çok ün salmış Edirne. Bunlardan en eskisi Sayınbaş Şekerleme. Lezzeti damağımızda yayılıyor bu badem ezmelerinin…Tarihin geniş perspektifinden bakmaya devam etmek için, ince bir yağmurun altında geçtiğimiz Uzunköprü’ye gidiyoruz. Burası bir zaman tüneli gibi geliyor gözümüze. Öğle yemeğimizi de hemen yakınlardaki Köfteci Niyazi Usta’da yiyoruz. Köftelerin sıcak rayihasında tadına doyamadığımız, sosuna batıra batıra ekmeğimizi bitirdiğimiz bir öğle yemeği bu!
Edirne bizi nostaljiye değil, düpedüz tarihe götürüyor. II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi de muazzam bir şaheser! Klasik Osmanlı mimarisine hayranlığımızı dile getirme ihtiyacı hissediyoruz burada. Yan yana büyük üç avludan oluşuyor. Bu efsanevi yerde düşler alemine adım atmış gibi olduk…Ah unutmadan merkezdeki Mihran Hanım Konağı’na da uğramalı. Müdavimi (çoğu kez olduğu gibi) bol. Ruh doyuran atmosferinde, yerel bir odada kalmak… Kim bilir kaç muhterem aşinadır 1910’larin sakin, ağaçlıklı bu konağına?